Ugur Ozaltin Makaleleri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

En son konular
» BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPaz Ağus. 19, 2012 2:17 pm tarafından Admin

» NEDEN ÇOK ÜZGÜNÜM
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPerş. Haz. 07, 2012 4:17 pm tarafından Admin

» KATİLLİK NERDE BAŞLAR
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPtsi Haz. 04, 2012 4:24 pm tarafından Admin

» SOR SORUYU
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptySalı Mayıs 29, 2012 12:20 pm tarafından Admin

» ÜSTÜN DÖKMEN DÖKTÜRDÜ
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyÇarş. Mayıs 16, 2012 11:50 am tarafından Admin

» PARA ZAAFI
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPtsi Mayıs 14, 2012 5:50 pm tarafından Admin

» KUL HAKKI
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPerş. Mayıs 10, 2012 2:49 pm tarafından Admin

» DECCAL CENNETİNİ İSTEMİYORUM
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyCuma Mayıs 04, 2012 2:06 pm tarafından Admin

» OKUMAK ÇÖZMEKTİR
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPerş. Mayıs 03, 2012 12:34 pm tarafından Admin

En son konular
» BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPaz Ağus. 19, 2012 2:17 pm tarafından Admin

» NEDEN ÇOK ÜZGÜNÜM
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPerş. Haz. 07, 2012 4:17 pm tarafından Admin

» KATİLLİK NERDE BAŞLAR
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPtsi Haz. 04, 2012 4:24 pm tarafından Admin

» SOR SORUYU
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptySalı Mayıs 29, 2012 12:20 pm tarafından Admin

» ÜSTÜN DÖKMEN DÖKTÜRDÜ
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyÇarş. Mayıs 16, 2012 11:50 am tarafından Admin

» PARA ZAAFI
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPtsi Mayıs 14, 2012 5:50 pm tarafından Admin

» KUL HAKKI
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPerş. Mayıs 10, 2012 2:49 pm tarafından Admin

» DECCAL CENNETİNİ İSTEMİYORUM
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyCuma Mayıs 04, 2012 2:06 pm tarafından Admin

» OKUMAK ÇÖZMEKTİR
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) EmptyPerş. Mayıs 03, 2012 12:34 pm tarafından Admin

Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama
Tarıyıcı
 Kapı
 Indeks
 Üye Listesi
 Profil
 SSS
 Arama

öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47)

Aşağa gitmek

öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) Empty öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47)

Mesaj  Ayhan Sarıkaya C.tesi Kas. 14, 2009 7:27 am

BUSE’NİN GÖZ YAŞLARI (47)


öykü:Buse'nin Göz Yaşları(47) 47825
Resmi büyük görmek için tıklayın


Beklenen gün, gittikçe yanaşıyordu. Kocasının durumundan dolayı ; odasına adeta hapis olmuştu.Onunla ilgilenmiş,onun sıkıntılarına mecburiyetten kol kanat germiş,kendi ilgi alanından uzaklaşmak zorunda kalmıştı.Aklı fikri anılarını ve şiirlerini yazdığı defterindeydi.

”Eğer bir sakarlığıma gelir de defteri yerinden oynatır, yere falan düşürürsem ben ne yaparım” diye aklından geçiriyordu… Odada her adım atışında;gözleri oraya takılıyordu.Sanki tescilli bir suç örgütüne mensup suçlunun,suçu işledikten sonra sürekli olay mahalline gelip oraları izlemesi gibi;defterin tılsımı da onu kendine çekiyordu sürekli olarak…

Kocası, içerden dışarı adımını atar atmaz; ilk işi, sandalyenin üzerine çıkarak eliyle uzanıp defteri sakladığı yerden çıkarmak oldu. Aşağı indirip, masanın üzerine koyduğu zaman çocuklar gibi sevinmeye başladı. Yüzündeki gülücüklerin farkında bile değildi. Kendi kendine konuşmaya, sanki defteri ile arasında yıllardır süre gelen ayrılığın hasretini gidermeye çalışıyordu… Terepati kurmuşçasına anlamsızca konuşmaya başladı. Ne söylediğinin de farkında değildi.Nice sonra mantıklı düşünmeye başlayıp,bilinci yerine gelmeye başladığında; bakışları sabitleşti,kalp atışları normale döndü ve algılaması yerine geldi.Kısa bir süre ne olup bittiğini kendisi de anlayamadı.Sanki kendi içsel dünyasından apayrı bir ortama sürekleniş vardı…

Yazdığı Son şiiri, Ey Yolcu’yu bir kaç kez okudu… En son yazdığı anılarına tekrar göz gezdirdi…Kalemi eline aldığında yine ilhamın, dalga dalga yayıldığını hissediyordu…
Önce kısa da olsa bir şeyler yazmak istedi; sayfanın ortasına başlığı attı:

“Istıraplı Günlerim,
Her şey güzel giderken,baharda çiçekler açıp; arılar, vızıldar;kelebekler, uçuşurken neden ben bu güzelliklerden istifade edemeden mevsimler hemen kışa döndü?...Neden?...Yaşantım,ıstırap içerisinde geçmeye devam ediyor.Bu,böyle de sürüp gidecek mi ben ölene kadar…Kafesin içerisinde kanarya kuşu gibi hissediyorum kendimi…Suyum,her gün değiştiriliyor,yemim her gün veriliyor,kafesim de sıcak ortamda ama ben,istediğim gibi şakırdayamıyorum…Kırlarda özgürce uçarken ki gibi şarkılar söyleyemiyorum…Hem bana verilen suyun tadı bile değişik,klorlu sanki.Ama ben kırlarda derelerin başındaki kaynak sularından içerken içtiğim suyun tadından ne zevk alırdım be!..Ne zevk alırdım…Şimdi ise öyle mi? Her şey yapmacık geliyor bana…Hiçbir şeyin tadını alamıyorum…Istıraplı günlerim…Ah!...

…ve şiirini mırıldanmaya başladı:

“Istıraplı Günlerim”

Her şey güzel giderken
Kelebekler uçuşup, arılar vızıldarken
Aşıklar , gönül gönüle sevdalaşırken
Ah benim günlerim!..Istıraplı günlerim!..

Mevsim bahar iken; kışa döndü
Bütün tomurcuklarım açmadan dondu
Sana olan aşkım yüreğimde soldu
Ah benim günlerim!.. Istıraplı günlerim…

Şiirinin son mısrasına son noktayı koyduğunda yine duygu seliyle göz yaşları çoşmaya başladı.Son zamanlarda üzerine gelen baskılardan dolayı kendisini preslenmiş bir meyve gibi hissetmeye başlamıştı…Preslenmiş meyvenin suyunun şakır şakır akması gibi vücudunun bütün sıvısı dışarıya gelişi güzel boşalıyordu…

Defterini kapatıp da sigarasını tüttürmeye başladığında; efkar bulutları tamamen üzerine çöreklenmişçesine dalga dalga yığılmışlardı beynine… Gözlerinin önü buğulanmış hiçbir tarafı göremiyordu sanki…

Kasıklarına doğru ağrılarının arttığını hissetti. Bu,beklenen prensin yaklaşmasının işaretiydi.Şöyle bir ayağa kalkıp kollarını geriye doğru gerdi.Bir saate yakın masanın başında defteri ile içli dışlıydı…Ona bugünlükte derdini boşaltmış,rahatlamıştı.Odanın içerisinde gelişi güzel iki üç adım attı.Karnındaki bebeğin sabırsızlanmakta olduğunu hemen anladı.Aynaya baktığında yüzünün terlemeye başladığı seçti.Ağlamaktan gözleri şişiyordu.Sanki ayna puslulaşmış gibiydi.Kolunun tersiyle üzerindeki bluzu, yukarı aşağı siler gibi yaptı aynada…Yine aynıydı.Yakınlaşıp baktığında yüz çizgilerini ancak seçebilmişti…”Gözlerimde bir anormallik başlamış olmalı” diye us’ladı…

Düşüncelerini tekrar karnındaki bebeğe odaklaştırdı . Evet…Bebeğin gelmesine saatler vardı…Tecrübesi, bunları söylüyordu kendisine…Doğum suyu gelip boşalmadan tedbirini almalıydı…Odadan dışarı çıktı.Birilerini bulup yardım istemeliydi…

Hasan’ın karısı,aşağıya inmek için hazırlanıyordu.Odadan dışarı çıktığında Buse’yle yüz yüze geldi..İlk söze başlayan Buse oldu:

-Kız abla. Benim doğum sancılarım artmaya başladı. Sen acele etsen de şu komşumuz Cafer abinin yanına gitsen.Taksisiyle birlikte beni sağlık ocağı olan ilerdeki Kirazlı köyüne götürseniz…Hııı…Hadi abla…

-Tamam Buse abla, söylediğin lafa da bak. Dur, içerden yazmamı alıp da geleyim.

-Peki… sana da zahmet olacak ama.

Beş dakika geçmeden Cafer’in arabasıyla yanlarına fazla kişiyi almadan kimseleri gereksiz yere uyarmadan Hasan’ın karısını da yanına alarak Kirazlı köyüne doğru yöneldiler…

Yoldan geçerken gözleri, etraftaki tarlalara kaydı.Çiftçiler,traktörlerin arkasına taktıkları altı soklu pulluklarla topraklarını sürmeye,güzlük hububat ekim hazırlıklarını ivedilikle tamamlamaya çalışıyorlardı…Yağmurlar yağmaya başlamadan bu işler tamamlanmalıydı…Bu hareketliliği gözlemledikçe;

”dışarı çıkmanın faydalarını gördük böylece… Aylardır konakta hapis gibiyim.Neye yarar,doğayla kucaklaşmadıktan sonra…” diye düşündü…

Sağlık ocağının bahçe kapısına şoför Cafer, bir iki kez zorladı ama açamamıştı.Bahçeden ana yola açılmasını sağlayan dış kapı kilitliydi.Dışardan bağırmaya başladı.

-Ebe hanımmmmm!....ebe hanımmmmmmmmm!...

İçerden sesi duyan otuz beş kırk yaşlarında kısa boylu , yaşından fazla gösteren çil yüzlü ebe,ağzında sigarasıyla, ayağında terlikleri yere sürüyerek geliyordu.Sanki ayağındaki terlikler,yerden kalkmıyormuş gibi her sürtüşünde“şakur şukur “ diye ses çıkarıyorlardı.

Alel acele ihtiyaçtan dolayı ilk okul mezunlarının ebe yapıldığı dönemde ebeliğe girmiş ekmeğini kazanmıştı, köyün ebesi… On yılda aynı köydeydi.On yıl önce bekar olarak köye gelmiş,çok geçmeden köyün kahvecisine abayı yakmış ve onunla evlenip,böylece köye iyice yerleşmişti.İki de çocukları olunca başka yerlere tayin çıkarmayı kafasından silip atmıştı…

Ebe,dış kapıyı açarken,diğer taraftan da konuşuyordu:

-Geldim, geldim…Ya sormayın, kapıyı niye kilitliyorum…Kilit bozuk olduğu için köyün kazları olduğu gibi benim lojmanın bahçesine giriyorlar,oyalanmak için ektiğim ne varsa hepsini biçip sünnetli çocuğa dönderiyorlar,mübarekler…Ben de onun için içerden kilitliyorum…

-Buse, hadi be meslektaş,elini çabuk tut biraz.Neredeyse şuracığa fırt diye bırakıvereceğim çocuğu…

-Sabret kız ,iki adımlık yer kaldı…

İçeriye girdiklerinde muayene odası olarak kullandığı bölüme aldı, Buse’yi.Perdeyi kapatıp,hemen işleme koyuldu…

-Doğum suyun geldi mi, kız?

-Valla şimdi gelmeye başladı ebe hanım…

-Aç bakayım bacaklarını.

Buse, üstündekileri çıkarmakta zorlanınca kendisi yardım edip bir çırpıda sıyırıverdi,ne var ne yok…

Doğum suyu da boşaldı…Biraz sonra bebek,Buse’nin bacaklarının arasından çıkmış,ebenin ellerinde musluğun altında soğuk suyu yemeye başlayınca :

“ıngaaaa,ıngaaaa!... “diye ağlamaya başladı. Dünyaya geldiği anda ilk sesti bu…

”ıngaaa…ıngaaa”

-Hadi gözünüz aydın,nur topu gibi bir erkek çocuğunuz oldu…

Buse, sevinç gözyaşları arasında kafasını çevirip yavrusunu gördüğünde küçücük,çıplak bir vücudun masanın üzerinde durmakta olduğunu gördü…

Şimdi bütün heyecanıyla onu bağrına basmak istiyordu…

-Hoş geldin yavrum!...

(DEVAM EDECEK)

Ayhan Sarıkaya

Mesaj Sayısı : 207
Kayıt tarihi : 24/07/09

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz