Arama
Arama
En son konular
En son konular
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(52)
1 sayfadaki 1 sayfası
öykü:Buse'nin Göz Yaşları(52)
BUSE’NİN GÖZ YAŞLARI (52)
Resmi büyük görmek için tıklayın
Buse, bebek görme ziyaretinden sonra kardeşlerini, bir iki gün daha göndermedi.
-Her zaman gidip gelemiyoruz. Ben zaten hiçbir yere çıkamıyorum. Sizler kalın bari diye kalmaları için ısrarcı olunca onlar da severek bu teklifi kabullenmişlerdi.
Selma, kocası ile birlikte akşama kadar kalmayı yeğledi. Bu konak kendi evi olmasına rağmen şimdi konakta yabancı gibi hissetmeye başlamıştı kendisini. Otuz dokuz yaşına kadar buralarda ömrü geçmiş, yaşı kırk demeden kocaya gidip de kurtulmuştu nihayetinde.
Buse:
-Selma abla, niye akşama kadar. Sen de birkaç gün kal. Burası senin evin değil mi?
-Bir zamanlar, öyleydi. Ama şimdi değil. Evlenince işler değişti, Buse gelin. Geçen aylarda köye gelip de ağbeyim Ahmet ile miras konusunda biraz sivri laflar edince;payıma düşen tarlalara karşılık para aldık ya.Ondan sonra ağbeyimin bakışlarını görecektin.Sanki bize yiyecekmiş gibi bakıyordu.” Ulan köye adımınızı atarsanız ayaklarınızı kırarım “ diye bir ifade vardı sanki yüzünde… Onun için ben de tenezzül etmiyorum. Aldığım parayla da Amasya’dan bir daire aldık.Küçük de bir dükkan kiraladık.Orada sebze,ekmek falan satıp geçinip gidiyoruz.Kafam çok rahat ya.Yirmi dört saat kocam da yanımda.Otuz dokuz yaşına kadar kocasız kalmıştım ama şimdi de bir an olsun bile yanımdan ayırmıyorum.
Yine kocasına dönerek:
-Öğle değil mi kocacım?
Salih, karısı Selma’nın ağzından sözler çıkar çıkmaz yanıtını vermekte gecikmedi.
-Aynen öyle garıcım, ayrılmıyoruz birbirimizden. Seni ne kadar çok seviyorum, bilemezsin…
Selma, kocasının bu yanıtına karşılık “ ulan sen de benim gibi evde kalmış olmasaydın nah görürdük birbirimizi…”diye içinden geçirdi.
Akşam hava kararmasını beklemeden Selma ile kocası:
-Allaha ısmarladık Buse gelin. Çocuğunla Allah seni ömür boyu mutlu etsin emi… diye vedalaşıp ayrıldılar. Selma’nın korkusu,ağbeysi Ahmet efendinin erkenden eve gelip de kendileriyle” hır gür”çıkarabilecek olmasındandı…
“Köpeği görmektense çalıyı dolaşmak daha iyidir” diye düşünüyordu.
Buse:
-Ayaklarınıza sağlık . Allah size de çocuk sevgisini kısa zamanda tattırsın…
Selma’nin kocası Salih, Buse’nin bu sözlerine karşılık:
-Vay dillerine sağlık Buse gelin. İnşallah ben de çocuk sevgisini tadarım. Seneye galmaz baba olurum değil mi?
Konuşurken ellerini, çocuk gibi oğuşturuyordu…
Köy meydanının önünden geçerken Selma’nın gözleri, sağ taraftaki kahveye takıldı. Kahvede insanlar oturmuşlar okey oynuyorlar,bazıları da sigara dumanları altında sohbetlerine devam ediyorlardı.Okey oynayanların arasında aradığı kişiyi bulmuştu.
“Ulan kumarcı Hüseyin.Yine kumarın başındasın.Ne zaman köye gelip gitsem var ya sen hep bu b..ku yiyon.Eyi ki sana varmamışım.Kocasız kalma pahasına da olsa sana evet dememiştim.Yoksa yanmıştım keten helvası gibi.İşin yoksa ben yatakta çırılçıplak,sen de kahvede sarhoş gibi bekle babam bekle.Şimdi ne güzel, kocam her daim yanımda.Biraz sünepe ama olsun.Tam aradığım erkeğe vardım.Ne dersem onu yapıyo.Yirmi dört saat tuvalete gitme desem gitmeyecek valla…diye içinden geçirdi.
Biraz sonra Amasya istikametine doğru giden minibüse binip köyden ayrıldılar…
Buse, kardeşleri ve annesiyle kaynaşmış şakalaşıyorlardı. En küçük kardeşi Songül’e takılıyordu:
-Kardeşim, canım benim, son görüşümden bu tarafa bayağı boy atmışsın.Kocaman kız olmuşsun Vallahi,Billahi…
-Büyümüşüm demi abla?...
Emine’nin bir küçüğü Şengül’ e ise daha farklı yaklaşım içerisindeydi…
-Şengül, senin de bu yıl daha titiz çalışman lazım derslere.Sınavda dereceye girmeni istiyorum.Uzun lafın kısası yatılı bir okul kazanıp paçayı kurtarman lazım.Ona göre…Söyle bakem,senin gönlünden hangi meslek geçiyor?
-Hemşirelik. Senin çok sevdiğin meslek…
-Hımmm!...İnşallah kazanırsın.Ben devam ettiremedim Sen bari bitir okulu…
Boş bir amanda Emine’yle baş başa kaldılar.Emine, ablası ile tenha bir zamanda içini dökmek için bekliyordu.Daha ablası konuşmaya başlamadan o söze atılmıştı…
-Biliyor musun abla,daha iki gün önce beşiği almak için dolaşırken Amasya’da,kiminle karşılaştık?
-Kiminle,Emine.Hadi söyle,meraktan çatlayacam yoksa.
Aslında kardeşi Emine’nin söyleyeceklerini az çok tahmin etmişti.Yine de bozuntuya vermemek için ısrarcı oldu:
-Hadi söyle bakem, kime rastladın.Yoksa sevgiline mi kız,ha?
-Abla nasıl tahmin ettin ya. Evet, sevgilime rastladım.Tugay’ıma.Hem de bizi papatya pastanesine götürüp salep ısmarladı.Kardeşim Songül de vardı yanında.
-Sevgilin Tugay’ın moreli yerinde miydi bari?
-Sahi abla sen ne biliyorsun sevgilimin adının Tugay olduğunu?..
-Emine’ciğim sen önceki gelişinde söylemiştin ya. Unutmadım Tugay adını.Unutulur mu Tugay’lar,ha?unutulur mu!...
-Unutulmaz gerçekten abla, unutulmaz!
Gelip giden misafirlerin ardından kısa süreli de olsa mutluluk rüzgarlarından nasibini almış ve içine düştüğü sıkıntılardan kısa süre de olsa kendisini soyutlamıştı. Sırdaşı defterini çıkarıp güzel bir şiir yazmak geldi aklına:
GÜLMEK
Ağlamakla zehir oluyor günlerim
Yanıma gelmiş kardeşlerim
Gülmek benim de hakkım
Canlanıyor sevinçlerim…
Vursam da kafamı taştan taşa
Kaderde ne ise gelir başa
Az yaşa çok yaşa
Konacağım o bilinen taşa
Hep ağlamak yakışmıyor bana
Gözlerim kör olursa sonra
Neler gelir bebeğimin başına
Gülmek benim de hakkım…
Yazdığı şiiri okudu, okudu. Defterini, bebeğini okşar gibi okşadı ve sevdi.Her zamanki yerine koyarken bebeği ,”ınga ınga “diye ağlamaya başlayınca bütün dikkatinin yoğunluğunu onun üzerine vermeye başlamıştı.
(DEVAM EDECEK)
Resmi büyük görmek için tıklayın
Buse, bebek görme ziyaretinden sonra kardeşlerini, bir iki gün daha göndermedi.
-Her zaman gidip gelemiyoruz. Ben zaten hiçbir yere çıkamıyorum. Sizler kalın bari diye kalmaları için ısrarcı olunca onlar da severek bu teklifi kabullenmişlerdi.
Selma, kocası ile birlikte akşama kadar kalmayı yeğledi. Bu konak kendi evi olmasına rağmen şimdi konakta yabancı gibi hissetmeye başlamıştı kendisini. Otuz dokuz yaşına kadar buralarda ömrü geçmiş, yaşı kırk demeden kocaya gidip de kurtulmuştu nihayetinde.
Buse:
-Selma abla, niye akşama kadar. Sen de birkaç gün kal. Burası senin evin değil mi?
-Bir zamanlar, öyleydi. Ama şimdi değil. Evlenince işler değişti, Buse gelin. Geçen aylarda köye gelip de ağbeyim Ahmet ile miras konusunda biraz sivri laflar edince;payıma düşen tarlalara karşılık para aldık ya.Ondan sonra ağbeyimin bakışlarını görecektin.Sanki bize yiyecekmiş gibi bakıyordu.” Ulan köye adımınızı atarsanız ayaklarınızı kırarım “ diye bir ifade vardı sanki yüzünde… Onun için ben de tenezzül etmiyorum. Aldığım parayla da Amasya’dan bir daire aldık.Küçük de bir dükkan kiraladık.Orada sebze,ekmek falan satıp geçinip gidiyoruz.Kafam çok rahat ya.Yirmi dört saat kocam da yanımda.Otuz dokuz yaşına kadar kocasız kalmıştım ama şimdi de bir an olsun bile yanımdan ayırmıyorum.
Yine kocasına dönerek:
-Öğle değil mi kocacım?
Salih, karısı Selma’nın ağzından sözler çıkar çıkmaz yanıtını vermekte gecikmedi.
-Aynen öyle garıcım, ayrılmıyoruz birbirimizden. Seni ne kadar çok seviyorum, bilemezsin…
Selma, kocasının bu yanıtına karşılık “ ulan sen de benim gibi evde kalmış olmasaydın nah görürdük birbirimizi…”diye içinden geçirdi.
Akşam hava kararmasını beklemeden Selma ile kocası:
-Allaha ısmarladık Buse gelin. Çocuğunla Allah seni ömür boyu mutlu etsin emi… diye vedalaşıp ayrıldılar. Selma’nın korkusu,ağbeysi Ahmet efendinin erkenden eve gelip de kendileriyle” hır gür”çıkarabilecek olmasındandı…
“Köpeği görmektense çalıyı dolaşmak daha iyidir” diye düşünüyordu.
Buse:
-Ayaklarınıza sağlık . Allah size de çocuk sevgisini kısa zamanda tattırsın…
Selma’nin kocası Salih, Buse’nin bu sözlerine karşılık:
-Vay dillerine sağlık Buse gelin. İnşallah ben de çocuk sevgisini tadarım. Seneye galmaz baba olurum değil mi?
Konuşurken ellerini, çocuk gibi oğuşturuyordu…
Köy meydanının önünden geçerken Selma’nın gözleri, sağ taraftaki kahveye takıldı. Kahvede insanlar oturmuşlar okey oynuyorlar,bazıları da sigara dumanları altında sohbetlerine devam ediyorlardı.Okey oynayanların arasında aradığı kişiyi bulmuştu.
“Ulan kumarcı Hüseyin.Yine kumarın başındasın.Ne zaman köye gelip gitsem var ya sen hep bu b..ku yiyon.Eyi ki sana varmamışım.Kocasız kalma pahasına da olsa sana evet dememiştim.Yoksa yanmıştım keten helvası gibi.İşin yoksa ben yatakta çırılçıplak,sen de kahvede sarhoş gibi bekle babam bekle.Şimdi ne güzel, kocam her daim yanımda.Biraz sünepe ama olsun.Tam aradığım erkeğe vardım.Ne dersem onu yapıyo.Yirmi dört saat tuvalete gitme desem gitmeyecek valla…diye içinden geçirdi.
Biraz sonra Amasya istikametine doğru giden minibüse binip köyden ayrıldılar…
Buse, kardeşleri ve annesiyle kaynaşmış şakalaşıyorlardı. En küçük kardeşi Songül’e takılıyordu:
-Kardeşim, canım benim, son görüşümden bu tarafa bayağı boy atmışsın.Kocaman kız olmuşsun Vallahi,Billahi…
-Büyümüşüm demi abla?...
Emine’nin bir küçüğü Şengül’ e ise daha farklı yaklaşım içerisindeydi…
-Şengül, senin de bu yıl daha titiz çalışman lazım derslere.Sınavda dereceye girmeni istiyorum.Uzun lafın kısası yatılı bir okul kazanıp paçayı kurtarman lazım.Ona göre…Söyle bakem,senin gönlünden hangi meslek geçiyor?
-Hemşirelik. Senin çok sevdiğin meslek…
-Hımmm!...İnşallah kazanırsın.Ben devam ettiremedim Sen bari bitir okulu…
Boş bir amanda Emine’yle baş başa kaldılar.Emine, ablası ile tenha bir zamanda içini dökmek için bekliyordu.Daha ablası konuşmaya başlamadan o söze atılmıştı…
-Biliyor musun abla,daha iki gün önce beşiği almak için dolaşırken Amasya’da,kiminle karşılaştık?
-Kiminle,Emine.Hadi söyle,meraktan çatlayacam yoksa.
Aslında kardeşi Emine’nin söyleyeceklerini az çok tahmin etmişti.Yine de bozuntuya vermemek için ısrarcı oldu:
-Hadi söyle bakem, kime rastladın.Yoksa sevgiline mi kız,ha?
-Abla nasıl tahmin ettin ya. Evet, sevgilime rastladım.Tugay’ıma.Hem de bizi papatya pastanesine götürüp salep ısmarladı.Kardeşim Songül de vardı yanında.
-Sevgilin Tugay’ın moreli yerinde miydi bari?
-Sahi abla sen ne biliyorsun sevgilimin adının Tugay olduğunu?..
-Emine’ciğim sen önceki gelişinde söylemiştin ya. Unutmadım Tugay adını.Unutulur mu Tugay’lar,ha?unutulur mu!...
-Unutulmaz gerçekten abla, unutulmaz!
Gelip giden misafirlerin ardından kısa süreli de olsa mutluluk rüzgarlarından nasibini almış ve içine düştüğü sıkıntılardan kısa süre de olsa kendisini soyutlamıştı. Sırdaşı defterini çıkarıp güzel bir şiir yazmak geldi aklına:
GÜLMEK
Ağlamakla zehir oluyor günlerim
Yanıma gelmiş kardeşlerim
Gülmek benim de hakkım
Canlanıyor sevinçlerim…
Vursam da kafamı taştan taşa
Kaderde ne ise gelir başa
Az yaşa çok yaşa
Konacağım o bilinen taşa
Hep ağlamak yakışmıyor bana
Gözlerim kör olursa sonra
Neler gelir bebeğimin başına
Gülmek benim de hakkım…
Yazdığı şiiri okudu, okudu. Defterini, bebeğini okşar gibi okşadı ve sevdi.Her zamanki yerine koyarken bebeği ,”ınga ınga “diye ağlamaya başlayınca bütün dikkatinin yoğunluğunu onun üzerine vermeye başlamıştı.
(DEVAM EDECEK)
Ayhan Sarıkaya- Mesaj Sayısı : 207
Kayıt tarihi : 24/07/09
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ağus. 19, 2012 2:17 pm tarafından Admin
» NEDEN ÇOK ÜZGÜNÜM
Perş. Haz. 07, 2012 4:17 pm tarafından Admin
» KATİLLİK NERDE BAŞLAR
Ptsi Haz. 04, 2012 4:24 pm tarafından Admin
» SOR SORUYU
Salı Mayıs 29, 2012 12:20 pm tarafından Admin
» ÜSTÜN DÖKMEN DÖKTÜRDÜ
Çarş. Mayıs 16, 2012 11:50 am tarafından Admin
» PARA ZAAFI
Ptsi Mayıs 14, 2012 5:50 pm tarafından Admin
» KUL HAKKI
Perş. Mayıs 10, 2012 2:49 pm tarafından Admin
» DECCAL CENNETİNİ İSTEMİYORUM
Cuma Mayıs 04, 2012 2:06 pm tarafından Admin
» OKUMAK ÇÖZMEKTİR
Perş. Mayıs 03, 2012 12:34 pm tarafından Admin