Arama
Arama
En son konular
En son konular
Buse'nin Göz Yaşları(62)
1 sayfadaki 1 sayfası
Buse'nin Göz Yaşları(62)
BUSE’NİN GÖZ YAŞLARI (62)
Resmi büyük görmek için tıklayın
Buse, yirmi bir nolu odanın üç nolu ranzasına oturmuş dinleniyor,hayal aleminde kendisine yön bulmaya çalışıyordu.Birazdan serum şişesinin içerisine gerekli ilaçlar şırınga edilip ilk tedaviye başlanılacaktı.Bu illet hastalığın kendisini genç yaşta yakalamış olmasını kabullenemiyordu.Adeta isyanları oynuyordu.Her ne kadar uzman psikolog desteğini almış olsa da beyninde şimşekler çaktıran kendi doğrularının sesini dinlemeye devam ediyordu.Bu ses,kendisinde adeta isyanları oynatıyordu.Hiç bir bakış tarzı pozitif değildi.Her şeyi, bütün olumsuzluklarıyla irdelemeye devam ediyordu:
- Bu hastalık neden beni seçti,neden?Sanki suçluymuşum gibi beni cezalandırmaya kalktı, ha?Bana reva mı?Bunca çektiğim sıkıntılar yetmiyormuşçasına bir de bu illet başıma tebelleş oldu!...
Bir an yatağından doğrulup kendi dolabına yöneldi. Valizin en dibine yerleştirdiği defteri aklına geldi. Çoktandır bir şeyler yazamamıştı.”Kocamla uğraşmaktan didişmekten elim bir türlü yazmaya değmedi ki…” diye düşündü.Bundan sonra defterini valizde saklamanın bir anlamı kalmadığı kanaatına vardı.Nasıl olsa korkuyu veren güç kaybolup gitmişti yanından.Artık korkusuz yazabilir,defteri hemen yanında bulundurabilirdi.Yatağa tekrar bağdaş kurup defterinin sayfalarını karıştırdı.Boş bir sahifeye gelince parmağı ile oraya bastırdı.Eliyle düzeltip bir şeyler yazmak için ilham perilerini şöyle bir yokladı.Kalemini,öğrencilerin parmakları arasında oynatması gibi hareket ettirmeye başladı.Sağlık kolejindeyken bu hareketi yapmaktan çok hoşlanırdı.Bir an o yıllar hafızasında canlandı.Kısa sürmesine rağmen çok güzel anıları geride bırakmıştı.”Şimdi sınıf arkadaşlarım son sınıfa geçmiş olmalılar.Seneye de mezun olup hemşire olarak göreve atılacaklar” diye us’ladı.Dikkatini defterin boş sahifesi üzerine vererek ilham perilerinin getirdiği şiiri yazıya dökmeye başladı:
NEDEN BEN?
Zavallı bir kuştum
Uçmadan vuruldum
Özgürlüğe hasret kaldım
Seçilen kurban neden ben oldum?..
Yuvayı yapan ben
Yuvası yıkılan ben
Zalimin oyuncağı olan yine ben
Hep ben, ben,neden ben? Neden?
Biliyorum gülmeyecek yüzüm
Aşkta yok gözüm
“Oğlum için yaşıyorum” son sözüm
Bu mel’una boyun eğmeyeceğim.Böyle bilinsin,diyorum..
Şiiri yazdıktan sonra şöyle bir gözden geçirdi. Bir kaç kez tekrar okudu.Bir iki kelime yanlışlarını düzeltti.Sonra diğer yazdığı anılarına ve son şiirlerine baktı.Onları da aynı duygu seli içerisinde yazmıştı.Yazdıkları onun için çok kıymetliydi.Ve içinde sonsuz yazma dürtüsüyle kıvranıp duruyordu…Önüne geçilemez bir tutkuydu.Her ne kadar köyde iken kocası önceki defterini yakıp yok etmiş olsa da; o, azminden hiçbir şey yitirmiyordu.
Yanında yatan kanserli hastaları göz ucuyla süzdü. Şu dipte oturan kendinde değildi.Saçları,kaşları ve kirpikleri dökülmüş adeta yumurtaya dönmüştü,yüzü.Kadından bir türlü bakışlarını kurtamadı. Kemoterapinin yan etkileri kadını perişan etmişti. Bir an düşüncelerinin çıkmazında debelenmeye başladı:
“Ben de mi bu kadın gibi olacağım. Yoluk tavuk gibi her tarafım dökülecek mi yoksa?” Diye mırıldanmaya başlamış, anlamsız gözlerle bakışları kadının üzerinde odaklanmıştı.
Ortadaki yatakta yatan kadın, yanındaki kadına göre çok daha iyiydi. Arada bir konuşuyor,oradan,buradan,şuradan değişik olaylardan anlatıp duruyordu.O da meme kanserinden muzdaripti.Her ne kadar sol memesi,tamamen alınmış olsa da neşelenmeye çalışıyordu:
-Nasıl olsa çocuk yapma derdimiz de yok ki sütümüzü emzirelim.İki tane aslan gibi genç büyüttüm.Kocadan yana da şanslı sayılırım.Adamcağız geçen yaz trafik kazasından tahtalı köyü boyladı.Belki sağ olsaydı mememin birinin yokluğunu bahane edip benden vaz geçebilirdi.O dert de olmadığına göre şimdi rahat sayılırım.ha ha ha..Konuşmalarının ardından Buse’ye moral verircesine:
-Bak kızım, böyle hastalıklar, eğer zamanında erkenden teşhis konulup da gelinirse tehlikeli olmaktan çıkar.Senin durumun onu gösteriyor.Hem daha çok gençsin.Bu hastalığı atlattığın gibi daha ne hastalıklar atlatacaksın…Birden bire hırçınlaşmana gerek yok.Ben de senin gibi kabullenmemiştim hastalığımı.Ama bu da bir çözüm değil.Her şeyi kabulleneceksin.Aslında hastalığını yenmek için iradeni kaybetmeyeceksin.Güçlü olmaya çalışırsan inan ki hastalık çocuk oyuncağı geliyor insana…Hen sonra defterine yazı yazarken dikkatimi çekti.Neyin nesi bu defter işi?
- Şiir yazdım be abla. Bazen kafama şöyle bir esinti geliyor da ben de o zaman deftere bir şeyler karalamaya çalışıyorum işte…O anda aklıma neler estiyse şiirselleştiriyorum…
- İyi canım,güzel.Bazen kafamız şiştiği zaman şiirlerini okursun değil mi?..
- Niye olmasın abla? Tabi ki okurum. Sanat paylaşmak için yapılır.Yoksa deftere hapis etmek için değil.Öyle değil mi?
Birazdan odaya hemşire elinde serum şişesi ve ilaçlarla içeriye girdi. Serum şişesini askıya asıp içine gerekli ilaçları şırınga etti. Diğer ucunu da Buse’nin kolundaki damarla bağlantı sağladı.Şimdi serum şişesinden aşağıya doğru pıt pıt diye damla düşüyordu.Buseye inceden inceye bir rahatlık geldi.Göz kapakları,ağırlaştı.Birazdan uykunun kollarına kendisini bıraktı…Odanın içerisinde konuşulanları duymuyordu artık.Hastanenin hoparlöründen çıkan ses bile ninni gibi geliyordu.
-Lütfen dikkat!..Ziyaret saati dolmuştur.Ziyaretçilerin odaları terk etmeleri önemle rica olunur…
Ahmet efendi,olup biteni olduğu gibi karakol komutanına aktardı.Komutan,odadaki askere; Ahmet efendinin söylediklerini olduğu gibi daktilo ile kayıtlara yazdırdı.
- Peki Ahmet efendi,Deli Osman’ı öldürdükten sonra ne yaptın?
Bu soruya hazırlıklıydı.Oğlanlarının başlarını yakmamak için kendi kendine prova yapmıştı.
- Atın üzerine güç bela atıp,ormanlık mevkisindeki tarlanın kenarına götürdüm.Oraya bıraktım.Evden kazma kürek getirdikten sonra da derin bir çukur açıp boylu boyunca gömdüm oraya…
-Anlaşıldı Ahmet efendi.Seni ifadenle birlikte savcılığa intikal ettireceğim.Savcılık gereğini yerine getirecektir.
Karakol komutanı,durumu önce ilçe jandarma komutanlığındaki komutanına aktardı.Ondan aldığı talimatla alt rütbeli astsubay emrinde, askeri jiple birlikte dört jandarma nezaretinde Amasya savcılığına gönderdi…
Jiipin arkasından da:
Bu adamdan bir şey anlamış değilim doğrusu…Sanki kurulu bir saat gibi ötüp durdu.Normal yüz mimiklerini de zaten kaybetmiş.Şaşkın bir ördek gibiydi…İnsan oğlunun başına neler geliyor be!..Kim derdi ki Ahmet efendi cinayet işleyecek de sonunda kendi ayakları ile tıpış tıpış gelip teslim olacak.Görülmemiş bir suçluluk psikolojisi doğrusu…
(DEVAM EDECEK)
Resmi büyük görmek için tıklayın
Buse, yirmi bir nolu odanın üç nolu ranzasına oturmuş dinleniyor,hayal aleminde kendisine yön bulmaya çalışıyordu.Birazdan serum şişesinin içerisine gerekli ilaçlar şırınga edilip ilk tedaviye başlanılacaktı.Bu illet hastalığın kendisini genç yaşta yakalamış olmasını kabullenemiyordu.Adeta isyanları oynuyordu.Her ne kadar uzman psikolog desteğini almış olsa da beyninde şimşekler çaktıran kendi doğrularının sesini dinlemeye devam ediyordu.Bu ses,kendisinde adeta isyanları oynatıyordu.Hiç bir bakış tarzı pozitif değildi.Her şeyi, bütün olumsuzluklarıyla irdelemeye devam ediyordu:
- Bu hastalık neden beni seçti,neden?Sanki suçluymuşum gibi beni cezalandırmaya kalktı, ha?Bana reva mı?Bunca çektiğim sıkıntılar yetmiyormuşçasına bir de bu illet başıma tebelleş oldu!...
Bir an yatağından doğrulup kendi dolabına yöneldi. Valizin en dibine yerleştirdiği defteri aklına geldi. Çoktandır bir şeyler yazamamıştı.”Kocamla uğraşmaktan didişmekten elim bir türlü yazmaya değmedi ki…” diye düşündü.Bundan sonra defterini valizde saklamanın bir anlamı kalmadığı kanaatına vardı.Nasıl olsa korkuyu veren güç kaybolup gitmişti yanından.Artık korkusuz yazabilir,defteri hemen yanında bulundurabilirdi.Yatağa tekrar bağdaş kurup defterinin sayfalarını karıştırdı.Boş bir sahifeye gelince parmağı ile oraya bastırdı.Eliyle düzeltip bir şeyler yazmak için ilham perilerini şöyle bir yokladı.Kalemini,öğrencilerin parmakları arasında oynatması gibi hareket ettirmeye başladı.Sağlık kolejindeyken bu hareketi yapmaktan çok hoşlanırdı.Bir an o yıllar hafızasında canlandı.Kısa sürmesine rağmen çok güzel anıları geride bırakmıştı.”Şimdi sınıf arkadaşlarım son sınıfa geçmiş olmalılar.Seneye de mezun olup hemşire olarak göreve atılacaklar” diye us’ladı.Dikkatini defterin boş sahifesi üzerine vererek ilham perilerinin getirdiği şiiri yazıya dökmeye başladı:
NEDEN BEN?
Zavallı bir kuştum
Uçmadan vuruldum
Özgürlüğe hasret kaldım
Seçilen kurban neden ben oldum?..
Yuvayı yapan ben
Yuvası yıkılan ben
Zalimin oyuncağı olan yine ben
Hep ben, ben,neden ben? Neden?
Biliyorum gülmeyecek yüzüm
Aşkta yok gözüm
“Oğlum için yaşıyorum” son sözüm
Bu mel’una boyun eğmeyeceğim.Böyle bilinsin,diyorum..
Şiiri yazdıktan sonra şöyle bir gözden geçirdi. Bir kaç kez tekrar okudu.Bir iki kelime yanlışlarını düzeltti.Sonra diğer yazdığı anılarına ve son şiirlerine baktı.Onları da aynı duygu seli içerisinde yazmıştı.Yazdıkları onun için çok kıymetliydi.Ve içinde sonsuz yazma dürtüsüyle kıvranıp duruyordu…Önüne geçilemez bir tutkuydu.Her ne kadar köyde iken kocası önceki defterini yakıp yok etmiş olsa da; o, azminden hiçbir şey yitirmiyordu.
Yanında yatan kanserli hastaları göz ucuyla süzdü. Şu dipte oturan kendinde değildi.Saçları,kaşları ve kirpikleri dökülmüş adeta yumurtaya dönmüştü,yüzü.Kadından bir türlü bakışlarını kurtamadı. Kemoterapinin yan etkileri kadını perişan etmişti. Bir an düşüncelerinin çıkmazında debelenmeye başladı:
“Ben de mi bu kadın gibi olacağım. Yoluk tavuk gibi her tarafım dökülecek mi yoksa?” Diye mırıldanmaya başlamış, anlamsız gözlerle bakışları kadının üzerinde odaklanmıştı.
Ortadaki yatakta yatan kadın, yanındaki kadına göre çok daha iyiydi. Arada bir konuşuyor,oradan,buradan,şuradan değişik olaylardan anlatıp duruyordu.O da meme kanserinden muzdaripti.Her ne kadar sol memesi,tamamen alınmış olsa da neşelenmeye çalışıyordu:
-Nasıl olsa çocuk yapma derdimiz de yok ki sütümüzü emzirelim.İki tane aslan gibi genç büyüttüm.Kocadan yana da şanslı sayılırım.Adamcağız geçen yaz trafik kazasından tahtalı köyü boyladı.Belki sağ olsaydı mememin birinin yokluğunu bahane edip benden vaz geçebilirdi.O dert de olmadığına göre şimdi rahat sayılırım.ha ha ha..Konuşmalarının ardından Buse’ye moral verircesine:
-Bak kızım, böyle hastalıklar, eğer zamanında erkenden teşhis konulup da gelinirse tehlikeli olmaktan çıkar.Senin durumun onu gösteriyor.Hem daha çok gençsin.Bu hastalığı atlattığın gibi daha ne hastalıklar atlatacaksın…Birden bire hırçınlaşmana gerek yok.Ben de senin gibi kabullenmemiştim hastalığımı.Ama bu da bir çözüm değil.Her şeyi kabulleneceksin.Aslında hastalığını yenmek için iradeni kaybetmeyeceksin.Güçlü olmaya çalışırsan inan ki hastalık çocuk oyuncağı geliyor insana…Hen sonra defterine yazı yazarken dikkatimi çekti.Neyin nesi bu defter işi?
- Şiir yazdım be abla. Bazen kafama şöyle bir esinti geliyor da ben de o zaman deftere bir şeyler karalamaya çalışıyorum işte…O anda aklıma neler estiyse şiirselleştiriyorum…
- İyi canım,güzel.Bazen kafamız şiştiği zaman şiirlerini okursun değil mi?..
- Niye olmasın abla? Tabi ki okurum. Sanat paylaşmak için yapılır.Yoksa deftere hapis etmek için değil.Öyle değil mi?
Birazdan odaya hemşire elinde serum şişesi ve ilaçlarla içeriye girdi. Serum şişesini askıya asıp içine gerekli ilaçları şırınga etti. Diğer ucunu da Buse’nin kolundaki damarla bağlantı sağladı.Şimdi serum şişesinden aşağıya doğru pıt pıt diye damla düşüyordu.Buseye inceden inceye bir rahatlık geldi.Göz kapakları,ağırlaştı.Birazdan uykunun kollarına kendisini bıraktı…Odanın içerisinde konuşulanları duymuyordu artık.Hastanenin hoparlöründen çıkan ses bile ninni gibi geliyordu.
-Lütfen dikkat!..Ziyaret saati dolmuştur.Ziyaretçilerin odaları terk etmeleri önemle rica olunur…
Ahmet efendi,olup biteni olduğu gibi karakol komutanına aktardı.Komutan,odadaki askere; Ahmet efendinin söylediklerini olduğu gibi daktilo ile kayıtlara yazdırdı.
- Peki Ahmet efendi,Deli Osman’ı öldürdükten sonra ne yaptın?
Bu soruya hazırlıklıydı.Oğlanlarının başlarını yakmamak için kendi kendine prova yapmıştı.
- Atın üzerine güç bela atıp,ormanlık mevkisindeki tarlanın kenarına götürdüm.Oraya bıraktım.Evden kazma kürek getirdikten sonra da derin bir çukur açıp boylu boyunca gömdüm oraya…
-Anlaşıldı Ahmet efendi.Seni ifadenle birlikte savcılığa intikal ettireceğim.Savcılık gereğini yerine getirecektir.
Karakol komutanı,durumu önce ilçe jandarma komutanlığındaki komutanına aktardı.Ondan aldığı talimatla alt rütbeli astsubay emrinde, askeri jiple birlikte dört jandarma nezaretinde Amasya savcılığına gönderdi…
Jiipin arkasından da:
Bu adamdan bir şey anlamış değilim doğrusu…Sanki kurulu bir saat gibi ötüp durdu.Normal yüz mimiklerini de zaten kaybetmiş.Şaşkın bir ördek gibiydi…İnsan oğlunun başına neler geliyor be!..Kim derdi ki Ahmet efendi cinayet işleyecek de sonunda kendi ayakları ile tıpış tıpış gelip teslim olacak.Görülmemiş bir suçluluk psikolojisi doğrusu…
(DEVAM EDECEK)
Ayhan Sarıkaya- Mesaj Sayısı : 207
Kayıt tarihi : 24/07/09
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paz Ağus. 19, 2012 2:17 pm tarafından Admin
» NEDEN ÇOK ÜZGÜNÜM
Perş. Haz. 07, 2012 4:17 pm tarafından Admin
» KATİLLİK NERDE BAŞLAR
Ptsi Haz. 04, 2012 4:24 pm tarafından Admin
» SOR SORUYU
Salı Mayıs 29, 2012 12:20 pm tarafından Admin
» ÜSTÜN DÖKMEN DÖKTÜRDÜ
Çarş. Mayıs 16, 2012 11:50 am tarafından Admin
» PARA ZAAFI
Ptsi Mayıs 14, 2012 5:50 pm tarafından Admin
» KUL HAKKI
Perş. Mayıs 10, 2012 2:49 pm tarafından Admin
» DECCAL CENNETİNİ İSTEMİYORUM
Cuma Mayıs 04, 2012 2:06 pm tarafından Admin
» OKUMAK ÇÖZMEKTİR
Perş. Mayıs 03, 2012 12:34 pm tarafından Admin